-
1 halat
-
2 حبل
Iحَبَل1. dölütAnlamı: embriyonun, bütün organları belirdikten sonra aldığı ad2. gebelikAnlamı: gebe olma durumu, hamilelik3. hamilelikAnlamı: gebelik, yüklülükIIحَبَلَkıstırmakحَبْل1. halatAnlamı: çok kalın bir ip2. ipAnlamı: bükülmüş liflerden yapılmış bağ3. kementAnlamı: ucu ilmikli, kaygan ip4. sicim -
3 حبلة
-
4 خطل
خَطِل1. zibidi2. takılgan3. avalAnlamı: aptal, ahmak4. farfaracıAnlamı: gürültücü, şamatacı5. carcarAnlamı: çok konuşan ve geveze olan kimse6. yavşakAnlamı: geveze7. şabanAnlamı: aptal, alık, budala8. kazAnlamı: budala9. eblehAnlamı: akılsız, alık, budala10. gerzekAnlamı: geri zekâlı olan11. andavallıAnlamı: beceriksiz, görgüsüz ve bön olan kimse12. angutAnlamı: ahmak ve aptal13. basiretsizAnlamı: ileri ve uzak görüşlü olmayan14. çeneliAnlamı: çok konuşan15. çalçeneAnlamı: durup dinlenmeden konuşan16. gevezeAnlamı: çok konuşan, çenesi düşük, lâfçı, lâfazan17. gabiAnlamı: anlayışsız, kalın kafalı olan18. farfaraAnlamı: ağzı kalabalık, gürültücü19. lâfazanAnlamı: geveze olan kimse20. konuşkanAnlamı: çok konuşan21. mankafaAnlamı: anlayışsız, aptal22. kakavanAnlamı: kendini beğenmiş, sevimsiz23. cırcırAnlamı: geveze, çok konuşan bir kimse24. akılsızAnlamı: aklı, gerçeği görüp ona göre davranmaya elverişli olmayan, anlayışı kıt25. patavatsızAnlamı: davranışlarına dikkat etmeyen26. salak27. çenebazAnlamı: çok konuşan28. çaçaronAnlamı: çok konuşan29. şapşalAnlamı: aptalca davranışlarda bulunan, alık30. lâf ebesiAnlamı: çok konuşan, herkese lâf yetiştiren kimse31. dedikoducuAnlamı: çok dedikodu yapan kimse32. kaşkavalAnlamı: aptal, sersem33. kaşalotAnlamı: aptal, budala34. ahmakAnlamı: aklını gereği gibi kullanamayan, aptal35. aptalAnlamı: zekâ yoksunu, ahmak, alık olan kimse36. alıkAnlamı: akılsız, sersem, ebleh ve şaşkın37. kelekAnlamı: aptal38. avanakAnlamı: kolayca kandırılabilen kişi39. bönAnlamı: budala, saf40. beceriksizAnlamı: becerisi olmayan, usta olmayan41. dangalakAnlamı: akılsız, düşüncesiz42. beyinsizAnlamı: akılsız, düşüncesiz43. boşboğaz -
5 тяжёлый
ağır; çetin,güç,zor; külfetli,zahmetli; sıkıntılı,iç karartıcı* * *1) ağırтяжёлый ка́мень — ağır taş
тяжёлые ка́пли — büyük / iri damlalar
тяжёлая пи́ща — hazmı güç yemekler
2) ağır, çetin, güç, zorтяжёлая рабо́та — ağır / güç iş, yıpratıcı iş
тяжёлая доро́га — çetin yol
текст, тяжёлый для понима́ния — anlaşılması güç metin
тяжёлое дыха́ние — zor nefes alma
тяжёлые бои́ — çetin muharebeler
3) güç, zor; zahmetli, külfetliмы пережи́ли тяжёлые дни — güç günler yaşadık
пое́здка была́ дово́льно тяжёлой — gezi epey zahmetli oldu
тяжёлые усло́вия — güç / ağır koşullar
э́та обя́занность не о́чень тяжёлая — bu ödev pek külfetli değildir
бре́мя тяжёлых нало́гов — ağır vergi yükü
у неё бы́ли о́чень тяжёлые ро́ды — çok zor bir doğum yaptı
4) ağırтяжёлое преступле́ние — ağır suç
тяжёлое наказа́ние — ağır ceza
тяжёлое оскорбле́ние — ağır hakaret
нести́ тяжёлые поте́ри — ağır kayıplar vermek
нанести́ тяжёлый уда́р — ağır / şiddetli bir darbe indirmek
тяжёлая ра́на — ağır yara
тяжёлый больно́й — ağır hasta
больно́й в тяжёлом состоя́нии — hastanın durumu ağırdır
тяжёлая утра́та — acı bir kayıp
5) sıkıntılı; iç karartıcı; acı; karaтяжёлое чу́вство — sıkıntılı bir duygu
тяжёлое изве́стие, тяжёлая весть — acıklı / kara haber
6) (о запахе, воздухе) ağır7) ağırтяжёлая артилле́рия — ağır topçu
тяжёлый бомбардиро́вщик — ağır bomba uçağı
••тяжёлая вода́ — ağır su
тяжёлая промы́шленность — ağır sanayi / endüstri
тяжёлый вес — спорт. ağır (sıklet)
он тяжёл на́ руку, у него́ тяжёлая рука́ — eli ağırdır
-
6 tief
tief [ti:f]I adj1) (a. fig) ( nicht flach) derin;fünf Meter \tief fallen beş metre derine düşmek;ein zwei Meter \tiefes Loch iki metre derinliğinde bir çukur;wie \tief ist das? bunun derinliği ne kadar?;im \tiefsten Afrika Afrika'nın göbeğinde;aus \tiefstem Herzen canı gönülden;\tief in Gedanken versunken sein derin derin düşünmek;\tiefes Schweigen derin sessizlik;im \tiefsten Winter kışın ortasında2) ( niedrig) alçak, düşük4) ( Farbe) koyu5) ( Teller) çukurII adv1) \tief nachdenken derin derin düşünmek;das Flugzeug fliegt \tief uçak alçaktan uçuyorsich \tief bücken yerlere kadar eğilmek;die Sonne steht schon \tief güneş batmak üzere, güneş gurupta;zehn Meter \tief tauchen on metre derinliğe dalmak;sie wohnt \tief in den Bergen dağların ortasında oturuyor;sie wohnt eine Etage \tiefer bir kat aşağıda oturuyor2) ( sehr) çok;jdn \tief beschämen birini çok utandırmak;er ist in meiner Achtung \tief gesunken gözümden çok düştü3) jdm \tief in die Augen sehen birinin gözünün içine bakmak;\tief ausgeschnitten ( Kleidung) dekolteli;bis \tief in die Nacht hinein gece geç vakitlere kadar -
7 stark
stark <stärker, am stärksten> [ʃtark]I adj\starke Medikamente kuvvetli ilaçlar;\starke Zigaretten/Tabake sert sigaralar/tütünler;das ist ein \starkes Stück! ( fam) bu görülmemiş bir rezalet!ein hundert Seiten \starkes Buch yüz sayfa kalınlığında bir kitap3) ( beträchtlich) şiddetli;\starke Schmerzen haben şiddetli ağrısı olmaker ist ein \starker Raucher/Trinker çok sigara/içki içerdas find ich ( echt) \stark bunu (hakikaten) şahane buluyorumII adv (+ Adjektiv) çok; (+ Verb) çok;\stark erkältet sein çok üşütmüş olmak;\stark schneien çok kar yağmak -
8 خشن
Iخَشُنَ1. pürüzlenmekAnlamı: pürüz oluşmak2. kabalaşmakAnlamı: kaba bir duruma gelmek3. hayvanlaşmakAnlamı: insanlık erdemlerini yitirmek, kabalaşmakIIخَشِن1. cırt2. nezaketsizAnlamı: nazik olmayan3. görgüsüzAnlamı: görgüsü olmayan4. boğukAnlamı: kısılmış5. magandaAnlamı: yontulmamış, kaba saba, görgüsüz kimse6. abullabutAnlamı: hantal, kaba ve anlayışsız kimse7. hamhalatAnlamı: kaba saba, görgüsüz8. kabaAnlamı: terbiyesi, görgüsü kıt, nezaketsiz9. engebeAnlamı: yer biçimi, yer şekilleri, arıza10. kısıkAnlamı: (ses için) boğuk, güçlükle çıkan11. kalın12. palikaryaAnlamı: kabadayı13. yoğunAnlamı: kalın14. kırıcıAnlamı: kaba, sert15. barbarAnlamı: uygarlaşmamış, kaba ve kırıcı -
9 warm
-
10 قوي
Iقَوِيَ1. güçlenmekAnlamı: güçlü duruma gelmek2. kuvvetlenmekAnlamı: güç kazanmak3. sağlamlaşmakAnlamı: sağlam duruma gelmekIIقَوِيّ1. kuntAnlamı: ağır, kalın, dayanıklı ve sağlam2. takatliAnlamı: dayanıklı3. kızışıkAnlamı: kızışmış olan, şiddetli4. kuvvetliAnlamı: gücü çok olan5. berkAnlamı: sert, katı, sağlam6. azılıAnlamı: azgın, gözü bir şeyden yılmayan7. güçlüAnlamı: gücü olan8. kudretliAnlamı: güçü olan, güçlü9. metînAnlamı: sağlam, dayanıklı10. metanetliAnlamı: dayanıklı, metin11. sağlamAnlamı: dayanıklı12. zorluAnlamı: güçlü, kuvvetli, şiddetli olan13. yavuzAnlamı: güçlü, çetin14. diriAnlamı: güçlü, zinde15. acarAnlamı: güçlü, becerikli, çevik ve enerjik bir kimse -
11 كرم
Iكَرَّمَ1. ululamakAnlamı: ulu tutmak2. iplemekAnlamı: saygı göstermek3. saymakAnlamı: saygı göstermekIIكَرَم1. lütufAnlamı: inayet, ihsan, yardım, önem verilen2. cömertlikAnlamı: el açıklığı, verilmlilik, semahetكَرْم1. orman sarmaşığıAnlamı: ak asma2. müşküleAnlamı: mevsim sonu yetişen kalın kabuklu, iri taneli bir üzüm3. çavuş üzümüAnlamı: kabuğu ince, iri taneli bir çeşit üzüm4. üzümAnlamı: asmanın, kuru olarak yenilen ve salkım durumunda bulunan meyvesi5. asmaAnlamı: üzüm veren bitki6. bağlıkAnlamı: bağ yeri, üzüm bağları çok olan yer -
12 dick
5 cm dick 5 cm kalınlığında;es macht dick şişmanlatır;fig mit jemandem durch dick und dünn gehen b-le b-nin arasından su sızmamak;eine dicke Backe şiş(miş) bir yanak;fam sie sind dicke Freunde onlar çok iyi dost;dickes Lob ernten bol övgü toplamak2. adv sich dick anziehen sıkı giyinmek;fam dick mit jemandem befreundet sein b-le sıkı fıkı ahbap/dost olmak;fam ich habe es dick, alles allein zu machen her şeyi yalnız başıma yapmaktan bıktım
См. также в других словарях:
kalın — 1. sf. 1) Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı Alt katta her tarafın pencereleri kalın, sık demir parmaklıklarla örtülüydü. H. R. Gürpınar 2) Enli ve gür (kaş) 3) Yoğun, akıcılığı az olan Kalın bir… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kat — 1. is. 1) Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık. S. F. Abasıyanık 2) Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey Bir kat … Çağatay Osmanlı Sözlük
kaba — sf. 1) Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı Cebinden kaba fil dişi saplı bir de çakı çıkardı. Ö. Seyfettin 2) Taneleri iri Kaba çakıl. 3) Terbiyesiz, görgüsü kıt, nezaketsiz (kimse) Kaba, hantal, şivesiz, bir sürü adamlar… … Çağatay Osmanlı Sözlük
azılı — sf. 1) Gözü bir şeyden yılmayan, azgın Azılı katil. 2) mec. Çok şiddetli, korkunç En azılı küfürler kalın bir argo kabuğu içinde saklı. B. R. Eyuboğlu … Çağatay Osmanlı Sözlük
muz — is., bit. b., Ar. mūz 1) Muzgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, bir çenekli, çok yıllık bir bitki (Musa sapientum) 2) Bu bitkinin kendine özgü hoş kokulu, tatlı, besleyici, kalın kabuklu, uzun meyvesi … Çağatay Osmanlı Sözlük
muflon — is., Fr. mouflon 1) Pardösülerin içine iliklenerek geçirilen bir çeşit çok kalın, eğreti astar 2) hay. b. Yaban koyunu … Çağatay Osmanlı Sözlük
öküzburnu — is., hay. b. Serçegillerden, gagası uzun ve çok kalın, eti yenir bir kuş (Calao) … Çağatay Osmanlı Sözlük
CÜMMEL — (Cümel) Harflerin, sayı kıymetine göre hesaplanması. Ebced. (Bak: Ebced) * Bir kaç urganın birleştirilmesinden meydana gelmiş olan çok kalın gemi halatı … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
soluğunu kesmek — bir şey çok heyecan veya korku vermek Adımı Türk Yurdu dergisinin kalın, kırmızı kapağında gördüğüm zaman sevinç soluğumu kesmişti. Y. Z. Ortaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
yoğun — sf. 1) Hacmine oranla ağırlığı çok olan, kesif 2) Koyu, kalın Yoğun bir sis. 3) Etkisi güçlü olan, ağır (koku vb.) 4) mec. Artmış, çoğalmış bir durumda olan O bölgede nüfus yoğundur. 5) mec. Dolu, sıkı, sıkışık, çok 6) mec. Şişman, iri, tombul… … Çağatay Osmanlı Sözlük
etli — sf. 1) İçinde et bulunan 2) Eti çok olan Etli koyun. 3) Dolgun, kalın ... aşağıya sarkan kalın, etli, ıslak dudakları vardı. Y. K. Karaosmanoğlu 4) Yenecek kısmı çok olan (meyve) Etli, lezzetli bir zeytin. Birleşik Sözler etli bitki etli butlu e … Çağatay Osmanlı Sözlük