Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

çok kalın bir ip

  • 1 halat

    1. حبل [حَبْل]
    2. حبلة [حَبْلَة]

    Türkçe-Arapça Sözlük > halat

  • 2 حبل

    I
    حَبَل
    1. dölüt
    Anlamı: embriyonun, bütün organları belirdikten sonra aldığı ad
    2. gebelik
    Anlamı: gebe olma durumu, hamilelik
    3. hamilelik
    Anlamı: gebelik, yüklülük
    II
    حَبَلَ
    kıstırmak
    حَبْل
    1. halat
    2. ip
    3. kement
    Anlamı: ucu ilmikli, kaygan ip
    4. sicim

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > حبل

  • 3 حبلة

    حَبْلَة
    1. ip
    2. halat
    3. sicim

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > حبلة

  • 4 خطل

    خَطِل
    1. zibidi
    2. takılgan
    3. aval
    Anlamı: aptal, ahmak
    4. farfaracı
    Anlamı: gürültücü, şamatacı
    5. carcar
    6. yavşak
    Anlamı: geveze
    7. şaban
    Anlamı: aptal, alık, budala
    8. kaz
    Anlamı: budala
    9. ebleh
    Anlamı: akılsız, alık, budala
    10. gerzek
    11. andavallı
    Anlamı: beceriksiz, görgüsüz ve bön olan kimse
    12. angut
    13. basiretsiz
    14. çeneli
    Anlamı: çok konuşan
    15. çalçene
    16. geveze
    Anlamı: çok konuşan, çenesi düşük, lâfçı, lâfazan
    17. gabi
    Anlamı: anlayışsız, kalın kafalı olan
    18. farfara
    Anlamı: ağzı kalabalık, gürültücü
    19. lâfazan
    20. konuşkan
    Anlamı: çok konuşan
    21. mankafa
    Anlamı: anlayışsız, aptal
    22. kakavan
    Anlamı: kendini beğenmiş, sevimsiz
    23. cırcır
    Anlamı: geveze, çok konuşan bir kimse
    24. akılsız
    Anlamı: aklı, gerçeği görüp ona göre davranmaya elverişli olmayan, anlayışı kıt
    25. patavatsız
    26. salak
    27. çenebaz
    Anlamı: çok konuşan
    28. çaçaron
    Anlamı: çok konuşan
    29. şapşal
    Anlamı: aptalca davranışlarda bulunan, alık
    30. lâf ebesi
    Anlamı: çok konuşan, herkese lâf yetiştiren kimse
    31. dedikoducu
    32. kaşkaval
    Anlamı: aptal, sersem
    33. kaşalot
    Anlamı: aptal, budala
    34. ahmak
    Anlamı: aklını gereği gibi kullanamayan, aptal
    35. aptal
    Anlamı: zekâ yoksunu, ahmak, alık olan kimse
    36. alık
    Anlamı: akılsız, sersem, ebleh ve şaşkın
    37. kelek
    Anlamı: aptal
    38. avanak
    39. bön
    Anlamı: budala, saf
    40. beceriksiz
    Anlamı: becerisi olmayan, usta olmayan
    41. dangalak
    Anlamı: akılsız, düşüncesiz
    42. beyinsiz
    Anlamı: akılsız, düşüncesiz
    43. boşboğaz

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > خطل

  • 5 тяжёлый

    ağır; çetin,
    güç,
    zor; külfetli,
    zahmetli; sıkıntılı,
    iç karartıcı
    * * *

    тяжёлый ка́мень — ağır taş

    тяжёлые ка́пли — büyük / iri damlalar

    тяжёлая пи́ща — hazmı güç yemekler

    2) ağır, çetin, güç, zor

    тяжёлая рабо́та — ağır / güç iş, yıpratıcı iş

    тяжёлая доро́га — çetin yol

    текст, тяжёлый для понима́ния — anlaşılması güç metin

    тяжёлое дыха́ние — zor nefes alma

    тяжёлые бои́ — çetin muharebeler

    3) güç, zor; zahmetli, külfetli

    мы пережи́ли тяжёлые дни — güç günler yaşadık

    пое́здка была́ дово́льно тяжёлой — gezi epey zahmetli oldu

    тяжёлые усло́вия — güç / ağır koşullar

    э́та обя́занность не о́чень тяжёлая — bu ödev pek külfetli değildir

    бре́мя тяжёлых нало́гов — ağır vergi yükü

    у неё бы́ли о́чень тяжёлые ро́ды — çok zor bir doğum yaptı

    тяжёлое преступле́ние — ağır suç

    тяжёлое наказа́ние — ağır ceza

    тяжёлое оскорбле́ние — ağır hakaret

    нести́ тяжёлые поте́ри — ağır kayıplar vermek

    нанести́ тяжёлый уда́р — ağır / şiddetli bir darbe indirmek

    тяжёлая ра́на — ağır yara

    тяжёлый больно́й — ağır hasta

    больно́й в тяжёлом состоя́нии — hastanın durumu ağırdır

    тяжёлая утра́та — acı bir kayıp

    5) sıkıntılı; iç karartıcı; acı; kara

    тяжёлое чу́вство — sıkıntılı bir duygu

    тяжёлое изве́стие, тяжёлая весть — acıklı / kara haber

    6) (о запахе, воздухе) ağır

    тяжёлая артилле́рия — ağır topçu

    тяжёлый бомбардиро́вщик — ağır bomba uçağı

    ••

    тяжёлая вода́ — ağır su

    тяжёлая промы́шленность — ağır sanayi / endüstri

    тяжёлый весспорт. ağır (sıklet)

    он тяжёл на́ руку, у него́ тяжёлая рука́ — eli ağırdır

    Русско-турецкий словарь > тяжёлый

  • 6 tief

    tief [ti:f]
    I adj
    1) (a. fig) ( nicht flach) derin;
    fünf Meter \tief fallen beş metre derine düşmek;
    ein zwei Meter \tiefes Loch iki metre derinliğinde bir çukur;
    wie \tief ist das? bunun derinliği ne kadar?;
    im \tiefsten Afrika Afrika'nın göbeğinde;
    aus \tiefstem Herzen canı gönülden;
    \tief in Gedanken versunken sein derin derin düşünmek;
    \tiefes Schweigen derin sessizlik;
    im \tiefsten Winter kışın ortasında
    2) ( niedrig) alçak, düşük
    3) ( Ton) kalın; ( Stimme) kalın, pes
    4) ( Farbe) koyu
    5) ( Teller) çukur
    II adv
    1) \tief nachdenken derin derin düşünmek;
    ( sehr) \tief schlafen (çok) derin uyumak; ( niedrig) alçak;
    das Flugzeug fliegt \tief uçak alçaktan uçuyor
    sich \tief bücken yerlere kadar eğilmek;
    die Sonne steht schon \tief güneş batmak üzere, güneş gurupta;
    zehn Meter \tief tauchen on metre derinliğe dalmak;
    sie wohnt \tief in den Bergen dağların ortasında oturuyor;
    sie wohnt eine Etage \tiefer bir kat aşağıda oturuyor
    2) ( sehr) çok;
    jdn \tief beschämen birini çok utandırmak;
    er ist in meiner Achtung \tief gesunken gözümden çok düştü
    3) jdm \tief in die Augen sehen birinin gözünün içine bakmak;
    \tief ausgeschnitten ( Kleidung) dekolteli;
    bis \tief in die Nacht hinein gece geç vakitlere kadar

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > tief

  • 7 stark

    stark <stärker, am stärksten> [ʃtark]
    I adj
    1) ( allgemein) kuvvetli; ( kräftig) güçlü, kuvvetli;
    \starke Medikamente kuvvetli ilaçlar;
    \starke Zigaretten/Tabake sert sigaralar/tütünler;
    das ist ein \starkes Stück! ( fam) bu görülmemiş bir rezalet!
    2) ( dick, stabil) kalın;
    ein hundert Seiten \starkes Buch yüz sayfa kalınlığında bir kitap
    3) ( beträchtlich) şiddetli;
    \starke Schmerzen haben şiddetli ağrısı olmak
    4) (leistungs\stark) güçlü; ( mächtig) güçlü; ( Brille) kuvvetli
    5) ( Verkehr, Hitze, Schneefall) ağır; ( Nachfrage) yoğun;
    er ist ein \starker Raucher/Trinker çok sigara/içki içer
    6) ( fam) ( hervorragend) şahane;
    das find ich ( echt) \stark bunu (hakikaten) şahane buluyorum
    II adv (+ Adjektiv) çok; (+ Verb) çok;
    \stark erkältet sein çok üşütmüş olmak;
    \stark schneien çok kar yağmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > stark

  • 8 خشن

    I
    خَشُنَ
    1. pürüzlenmek
    2. kabalaşmak
    3. hayvanlaşmak
    Anlamı: insanlık erdemlerini yitirmek, kabalaşmak
    II
    خَشِن
    1. cırt
    2. nezaketsiz
    Anlamı: nazik olmayan
    3. görgüsüz
    4. boğuk
    Anlamı: kısılmış
    5. maganda
    Anlamı: yontulmamış, kaba saba, görgüsüz kimse
    6. abullabut
    Anlamı: hantal, kaba ve anlayışsız kimse
    7. hamhalat
    Anlamı: kaba saba, görgüsüz
    8. kaba
    Anlamı: terbiyesi, görgüsü kıt, nezaketsiz
    9. engebe
    Anlamı: yer biçimi, yer şekilleri, arıza
    10. kısık
    Anlamı: (ses için) boğuk, güçlükle çıkan
    11. kalın
    12. palikarya
    Anlamı: kabadayı
    13. yoğun
    Anlamı: kalın
    14. kırıcı
    Anlamı: kaba, sert
    15. barbar
    Anlamı: uygarlaşmamış, kaba ve kırıcı

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > خشن

  • 9 warm

    warm <wärmer, am wärmsten> [varm] adj
    1) ( allgemein) sıcak; ( Farbe, Ton, Klima, Wetter) sıcak; (lau\warm) ılık;
    etw \warm machen bir şeyi ısıtmak;
    es ist ( sehr) \warm (çok) sıcak
    sich \warm anziehen kalın giyinmek;
    \warm duschen sıcak duş yapmak
    sich \warm laufen ısınma koşusu yapmak;
    das Zimmer kostet 300 Euro \warm ( fam) odanın fiyatı ısıtma dahil 300 eurodur
    sich \warm laufen sport, ısınmak için koşmak
    2) (\warmherzig) sıcak;
    mit jdm/etw dat \warm werden ( fam) bir kimseye/şeye ısınmak

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > warm

  • 10 قوي

    I
    قَوِيَ
    1. güçlenmek
    2. kuvvetlenmek
    3. sağlamlaşmak
    II
    قَوِيّ
    1. kunt
    Anlamı: ağır, kalın, dayanıklı ve sağlam
    2. takatli
    Anlamı: dayanıklı
    3. kızışık
    Anlamı: kızışmış olan, şiddetli
    4. kuvvetli
    5. berk
    Anlamı: sert, katı, sağlam
    6. azılı
    Anlamı: azgın, gözü bir şeyden yılmayan
    7. güçlü
    Anlamı: gücü olan
    8. kudretli
    Anlamı: güçü olan, güçlü
    9. metîn
    Anlamı: sağlam, dayanıklı
    10. metanetli
    Anlamı: dayanıklı, metin
    11. sağlam
    Anlamı: dayanıklı
    12. zorlu
    Anlamı: güçlü, kuvvetli, şiddetli olan
    13. yavuz
    Anlamı: güçlü, çetin
    14. diri
    Anlamı: güçlü, zinde
    15. acar
    Anlamı: güçlü, becerikli, çevik ve enerjik bir kimse

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > قوي

  • 11 كرم

    I
    كَرَّمَ
    1. ululamak
    Anlamı: ulu tutmak
    2. iplemek
    3. saymak
    II
    كَرَم
    1. lütuf
    Anlamı: inayet, ihsan, yardım, önem verilen
    2. cömertlik
    Anlamı: el açıklığı, verilmlilik, semahet
    كَرْم
    1. orman sarmaşığı
    Anlamı: ak asma
    2. müşküle
    Anlamı: mevsim sonu yetişen kalın kabuklu, iri taneli bir üzüm
    3. çavuş üzümü
    Anlamı: kabuğu ince, iri taneli bir çeşit üzüm
    4. üzüm
    Anlamı: asmanın, kuru olarak yenilen ve salkım durumunda bulunan meyvesi
    5. asma
    6. bağlık
    Anlamı: bağ yeri, üzüm bağları çok olan yer

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > كرم

  • 12 dick

    1. adj kalın; Person şişman; Bauch iri;
    5 cm dick 5 cm kalınlığında;
    es macht dick şişmanlatır;
    fig mit jemandem durch dick und dünn gehen b-le b-nin arasından su sızmamak;
    eine dicke Backe şiş(miş) bir yanak;
    fam sie sind dicke Freunde onlar çok iyi dost;
    dickes Lob ernten bol övgü toplamak
    2. adv sich dick anziehen sıkı giyinmek;
    fam dick mit jemandem befreundet sein b-le sıkı fıkı ahbap/dost olmak;
    fam ich habe es dick, alles allein zu machen her şeyi yalnız başıma yapmaktan bıktım

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > dick

См. также в других словарях:

  • kalın — 1. sf. 1) Cisimlerde uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan (cisim), ince karşıtı Alt katta her tarafın pencereleri kalın, sık demir parmaklıklarla örtülüydü. H. R. Gürpınar 2) Enli ve gür (kaş) 3) Yoğun, akıcılığı az olan Kalın bir… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kat — 1. is. 1) Bir yapıda iki döşeme arasında yer alan daire veya odaların bütünü Yemekten sonra evin üst katında, ocaklı bir odaya çıktık. S. F. Abasıyanık 2) Bir yüzey üzerine az veya çok kalın bir biçimde, düzgün olarak yayılmış bulunan şey Bir kat …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kaba — sf. 1) Özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil, ince karşıtı Cebinden kaba fil dişi saplı bir de çakı çıkardı. Ö. Seyfettin 2) Taneleri iri Kaba çakıl. 3) Terbiyesiz, görgüsü kıt, nezaketsiz (kimse) Kaba, hantal, şivesiz, bir sürü adamlar… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • azılı — sf. 1) Gözü bir şeyden yılmayan, azgın Azılı katil. 2) mec. Çok şiddetli, korkunç En azılı küfürler kalın bir argo kabuğu içinde saklı. B. R. Eyuboğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • muz — is., bit. b., Ar. mūz 1) Muzgillerden, sıcak bölgelerde yetişen, bir çenekli, çok yıllık bir bitki (Musa sapientum) 2) Bu bitkinin kendine özgü hoş kokulu, tatlı, besleyici, kalın kabuklu, uzun meyvesi …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • muflon — is., Fr. mouflon 1) Pardösülerin içine iliklenerek geçirilen bir çeşit çok kalın, eğreti astar 2) hay. b. Yaban koyunu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • öküzburnu — is., hay. b. Serçegillerden, gagası uzun ve çok kalın, eti yenir bir kuş (Calao) …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • CÜMMEL — (Cümel) Harflerin, sayı kıymetine göre hesaplanması. Ebced. (Bak: Ebced) * Bir kaç urganın birleştirilmesinden meydana gelmiş olan çok kalın gemi halatı …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • soluğunu kesmek — bir şey çok heyecan veya korku vermek Adımı Türk Yurdu dergisinin kalın, kırmızı kapağında gördüğüm zaman sevinç soluğumu kesmişti. Y. Z. Ortaç …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yoğun — sf. 1) Hacmine oranla ağırlığı çok olan, kesif 2) Koyu, kalın Yoğun bir sis. 3) Etkisi güçlü olan, ağır (koku vb.) 4) mec. Artmış, çoğalmış bir durumda olan O bölgede nüfus yoğundur. 5) mec. Dolu, sıkı, sıkışık, çok 6) mec. Şişman, iri, tombul… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • etli — sf. 1) İçinde et bulunan 2) Eti çok olan Etli koyun. 3) Dolgun, kalın ... aşağıya sarkan kalın, etli, ıslak dudakları vardı. Y. K. Karaosmanoğlu 4) Yenecek kısmı çok olan (meyve) Etli, lezzetli bir zeytin. Birleşik Sözler etli bitki etli butlu e …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»